Fransız yazar/şair Louis Aragon’un “Dünyanın en güzel aşk hikayesi” dediği “Cemile”yi yazan, Türk dünyasında Kırgızların sesini romanlarıyla duyuran Cengiz Aytmatov’un ölümünün 13’üncü yılı…

Eserlerinin temelinde Kırgızların sözlü kültürü, geleneği, masalları, destanları ve türküleri yer alır. Peki Cengiz Aytmatov kim, hangi eserleri miras bıraktı, eserlerinin konuları neler?

Babası kurşuna dizildi…

Cengiz Aytmatov, 12 Aralık 1928 tarihinde Kırgızistan’ın Talas vadisinde yer alan Şeker köyünde dünyaya geldi. 4 çocuklu ailenin ilk çocuğu.

Devtlet adamı olan babası Törekul Aytmatov’un görevi nedeniyle ilk eğitim yıllarını Moskova’da geçiren Cengiz, Törekul Aytmatov’un rejim tarafından suçlanması nedeniyle eğitimine ara vermek zorunda kaldı.

Törekul Aytmatov, 1937 yılında sadece Kırgız Türkçesini savunduğu için Rus lideri Stalin tarafından “halk düşmanı” olarak ilan edildi. Törekul Aytmatov, bu nedenle evinden ve ailesinden koparıldı, kurşuna dizilerek öldürüldü. Aytmatov ailesi, babalarının öldüğünü yaklaşık 20 yıl sonra öğrendi.

Cengiz Aytmatov trajedisinin ilk sayfasında babasından ayrılışı vardı:

“Henüz altı aylık olan küçük Rosa ile birlikte dört kardeştik. Babam Kazan garına götürmüştü bizi. Tren oradaydı. Kapıları açıktı. Vagonun biri bize rezerve edilmiş bölümlerden oluşuyordu. Altlı üstlü ranzalar vardı. Babam bunlardan ikisine bizi yerleştirdi. Ve vedalaştı. Annemin nasıl ağladığını ve babamın kendisine nasıl güçlükle hakim olabildiğini görüyordum. (…) Bu arada tren hareket etti ve yürümeye başladı. Babam uzun müddet, gücünün yettiği kadar pencerenin yanı sıra koştu, bize el salladı, salladı… Ben ranzanın üst tarafındaydım, her şeyi anlamıştım, en azından hissetmiştim birbirimizi bir daha asla göremeyecektik.”

“İnsanın kaderini yoğuran yer”

Törekul Aytmatov’un ölümü onları Moskova’dan Şeker köyüne yönlendirdi. Şeker köyü, Cengiz Aytmatov’un deyimiyle, “insanın kaderini yoğuran” bir yerdi.

Cengiz Aytmatov’un babaannesi Ayımkan Hanım ve Karakız Apa, Cengiz’e masallar, efsaneler, maniler türküler anlattı. Bu anlatılar sadece “anlatı” olarak kalmadı, Cengiz’in yaralı bedenini de iyileştirdi.

Aytmatov ailesi, 1938 yılında Kirovskoye’ye taşındı. Cengiz eğitimine buradaki Rus yatılı bölge okulunda devam etti.

Hikaye yazmaya, çeviri yapmaya başladı

II. Dünya Savaşı’nın en zor yılı olan 1942’de okulu bırakarak küçük yaşına rağmen köy sovyetine (kolhoz) sekreter oldu, vergi memurluğu ve Rusça öğretmenliği yaptı. Cephe gerisinde evladını/eşini yitirmiş, aç perişan, çaresiz insanların yüzüne yansıyan acıyı bizzat gözlemleyerek büyüyen Aytmatov, bu gözlemlerinin hafızasında yarattığı etkiden, hemen hemen bütün eserlerinde faydalandı.

Savaştan sonra ailesiyle Cambul’a taşınınca 1946’da Veteriner Teknik Okulu’na girdi. Burada hocalarının etkisiyle Rus klasiklerini okumaya başladı. Şiir de yazmasına rağmen bir hocasının tavsiyesiyle hikayeye yöneldi, yazı ve çeviri çalışmaları yaptı.

Hikayesi Pravda gazetesinde yayımlandı

Veteriner Teknik Okulu’nda 2 yıl okuduktan sonra yüksek öğrenimini 1953 yılında Bişkek’teki Tarım Enstitüsü’nde tamamladı.

Aytmatov’un, Tarım Enstitüsü yıllarında okumaları daha sıklaştı ve boyut kazandı.

Cengiz Aytmatov, 1952’de Rusçaya çevrilerek Pravda gazetesinde yayımlanan ilk öyküsü “Gazeteci Cyuda”yı yazdı. Yazdıklarıyla edebiyat eleştirmenlerinin dikkatini çeken Aytmatov, yazı yeteneğini daha da geliştirmesi için, yaratıcı yazarlık dersleri veren Moskova’daki Gorki Edebiyat Enstitüsü’ne davet edildi.

“Dünyanın en güzel aşk hikayesi”

1958’de ise asıl çıkışını yaptığı “Cemile” adlı öyküsünü kaleme aldı ve öykü, Sovyetlerin en ünlü edebiyat dergisi Novy Mir’de (Yeni Dünya) yayımlandı.

Devrin Sovyet edebiyat dünyasında geniş yankılar uyandıran öykü, haksız eleştirilere uğradı. Eleştirilerin ve tartışmaların ortasında öykü, Fransız yazar/şair Louis Aragon’un dikkatini çekti. Aragon, Cemile’yi “dünyanın en güzel aşk hikayesi” sözleriyle nitelendirerek Fransızcaya tercüme edip geniş bir takdimle yayımladı.

Dünyada büyük yankı bulan Aytmatov’un eserleri, Aragon’un sunuşundan sonra dünya dillerine çevrildi ve tartışmalar da kendiliğinden sona erdi.

Pravda gazetesinde Orta Asya muhabiri

Stalin’in ölümü, Aytmatov’un daha rahat hareket etmesini sağladı. 1957’de Sovyet Komünist Partisi’ne ve Sovyet Yazarlar Birliği’ne, 1958 yılında Moskova’da Edebiyat Fakültesi’ne kabul edildi.

1959 yılında Novy Mir’in editörlüğünü yaptı ve buradaki görevini 1967 yılına kadar sürdürdü. Novy Mir’den sonra Literaturnyi Kırgızistan dergisi editörlüğü ve beş yıl boyunca süren 1960-1965 yılları arasında Pravda Gazetesi Orta Asya muhabirliğini yaptı.

Aytmatov, Kırgızistan millî yazarı

1963 yılında “İlk Öğretmen”, “Deve Gözü”, “Cemile” ve “Selvi Boylum Al Yazmalım” adlı öykülerden oluşan Steplerden ve Dağlardan Hikâyeler adlı yapıtıyla Lenin Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü.

1968’de Büyük Sovyet Edebiyat Ödülü’nü aldı ve aynı yıl Kırgızistan milli yazarı seçildi.

Üst düzey üyelikler

1969’da Asya-Afrika Halkları Kültürel Dayanışma Teşkilatı Başkan Yardımcılığına seçildi.

1978’de Yüksek Sovyet Prezidium’u tarafından “Sosyalist İşçi Kahramanı” olarak ödüllendirildi.

Avrupa Bilim, Sanat ve Edebiyat Akademisi ve Kırgızistan Bilimler Akademisi üyeliklerinin yanı sıra Issık-Göl Forumu Başkanlığı gibi pek çok üst düzey üyeliklerde bulundu ve ödüller aldı.

Pek çok uluslararası ödül

1983’te, Gün Olur Asra Bedel ile “Büyük Sovyet Edebiyat Ödülü”nü ikinci kez kazandı, ardından Pablo Neruda Ödülü’ne layık görüldü.

1985 ve 1991 yılları arasında Kırgızistan Sinemacılar Birliği, Sovyet Parlamentosu Kültür ve Ulusal Diller Komitesi Başkanlıkları ile Sovyet Yazarlar Birliği Sekreterliği görevlerinde bulundu.

Uluslararası birçok ödül alan yazar; 1988’de Japonya Doğu Felsefesi Enstitüsü Akademi, 1992’de İlesam Üstün Hizmet, 1994’te Avusturya Avrupa Edebiyatı Devlet, 1998’de Friedrich Rueckert ile 2004’te Alexender Men ve Leo Kopelev ödüllerini aldı.

Ülkesini büyükelçi olarak temsil etti

1996 yılında Kırgızistan’ın UNESCO temsilciliğine atandı.

Talas bölgesi milletvekilliği de yapan Aytmatov, 1990-1994 yılları arasında Sovyetler Birliği’ni ve Rusya’yı Lüksemburg’da, 2008 yılına kadar da Kırgızıstan’ı Lüksemburg, Hollanda, Belçika ülkelerinde büyükelçi olarak temsil etti.

10 Haziran 2008’de hayatını kaybetti…

Gün Olur Asra Bedel romanının film çekimleri için Tataristan’ın başkenti Kazan’a gittiği dönemde,16 Mayıs 2008 tarihinde rahatsızlandı. Cengiz Aytmatov, böbrek yetmezliği teşhisiyle tedavi için Almanya’ya götürüldü.

Almanya’nın Nürnberg şehrinde tedavi gören Cengiz Aytmatov, 10 Haziran 2008’de hayatını kaybetti. Evli ve dört çocuk babası olan yazar, 1937’de babasıyla beraber 137 aydının gizlice kurşuna dizilip gömüldüğü Bişkek’teki Ata-Beyit’te toprağa verildi.

Yaşantılar ve mitik bir duyum

Cengiz Aytmatov’un mito-poetiğini kuran üç temel unsuru:

Hikaye ve romanlarında günlük yaşanmışlıkları kendi hayat felsefesinin içine oturtur. Yaşadığı çağdaki insanların problemlerini yansıtan eserlerinde anlatım bir noktadan sonra mitik bir duyumla birleştiği gibi kahramanlar da dar kişiliklerinden sıyrılıp mitsel bir düzlemde Manas’ın kahramanlarıyla özdeşleşir.

Aytmatov’un dünyasında doğa ve doğadaki unsurlar insan kadar önemli. O, bunları şiirsel bir üslupla ve başarıyla eserlerine yansıtır.

Dünya literatürüne “mankurt” kavramını kazandıran yazar

Aytmatov, “mankurt” kavramını 1980’de kaleme aldığı “Gün Olur Asra Bedel” romanında tarihine küsen, geçmişini unutan, ailesine, mensup olduğu milletine, öz değerlerine yabancılaşan ve gayesi olmayan insanların mensup oldukları milletleri uyarmak için kullandı.

“Aytmatov ve tiyatro” adlı tiyatro festivalinde Azerbaycanlı oyuncular, “Mankurt” oyununu geçen sene Bişkek’te sahneye koydu.

Cengiz Aytmatov çift dilli yazarlardandı. Önceleri eserlerini Kırgızca yazıp Rusça’ya çevirirken daha sonra Rusça yazıp Kırgızca’ya çevirme yolunu tercih etti.

Eserlerinin bazıları: Yüz Yüze, Cemile, Deve Gözü, İlk Öğretmen, Selvi Boylum Al Yazmalım, Toprak Ana, Beyaz Gemi, Dişi Kurdun Rüyaları, Elveda Gülsarı, Kızıl Elma…

“Kelimeler yetmez…”

Cengiz Aytmatov, yazdığı eserlerle Türk dünyasının, Kırgızların sesi oldu. Gelenekten besleyerek yoğurduğu eserlerinde 2’nci Dünya Savaşı dönemini, Kırgız halkının yaşadıklarını, acılarını, kültürünü anlattı fakat:

“İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez…”  

TRT

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir